7 Mart 2012 Çarşamba

Bilinçaltı denemeleri (Tesadüfün Kronolojisi)



Uyanış

Gözüne girmeyi denemeden yatağın
Bir ucuna kıvrılan utancın kayıpları
Karasız dünyalara adım atmana katıldı

Yardım çağrılarını duymayanlar utansın
Ben gördüm seni
Yollarda uyurgezer halini
Elinden tutmadım bilincinin

Çok utandım çok…

Cezam gecikmedi
Arkandan geldim

Uyandım sayende…

28 Şubat 2012 Salı

Maymun Hikayesi


Sekiz yaşındayken bana küçük ama şirin bir maymun hediye edildi. Canlılığından en ufak bir ipucu bile vermeyen, tamamıyla suni bir madde olan plastikten dökme, avuç içime sığacak kadar küçük bir maymun. Canlı olmadığına şüphe yoktu, ama benim için bir zamanlar canlıydı ve bir gün onun yeniden canlanacağına inanıyorum.

Onu bana Almanya’dan teyzem getirmişti. Daha doğrusu bu onun uğuruydu ve başındaki küçük halkaya bağlı zincirinde evinin anahtarlarını, kısaca hayatı boyunca edindiği birikimlerin neredeyse tümünü ona emanet etmişti. Kahverengi, büyük kulaklı, dizlerini göğsüne çekmiş ve elleriyle gözlerini saklıyordu.

Bir gün, odamda yatağımın üzerinde zıplarken ayağımın kaymasıyla dengemi kaybettim ve yatağın kenarından fırlayarak aşağı düştüm. Sert bir düşüş olmuştu ve göğsümün üzerine düştüm. O anda hissettiğim acıyla avazım çıktığı kadar bağırmıştım. Salonda çaylarını yudumlayarak dedikodu yaptıklarını farz ettiğim annem ve teyzem sesimi duyar duymaz yanıma koştular. Annem beni kucağına alarak susturmaya çalıştıysa da pek başarılı olamadı. Ne de olsa canım bayağı yanmıştı. Teyzem beni yanıma alarak göz yaşlarımı sildi ve ucunda ufak maymunu olan anahtarlığını sallamaya başladı. O anda bütün merakım bir türlü yüzünü göremediğim o küçük yaratığa yoğunlaştı. Çok basit bir şey olmasına rağmen ona adeta büyülenmiş gibi bakakalmıştım. Sanki her an elinin birini kaldırıp beni şaşırtmak ister gibi duruyordu. Teyzem eğer ağlamazsam bana bu maymunu hediye edebileceğini söyleyerek zinciri maymunun başındaki halkadan ayırdı ve onu avucumun ortasına oturttu. Ağlamaktan kızarmış gözlerle maymuna bakarken ona karşı müthiş bir sevgi hissetmeye başladım. Teyzemin bu hareketi beni çok sevindirmişti. Artık ağlamıyordum. Annem içi rahatlamış bir şekilde odadan çıkarken teyzem beni yatağa oturtarak bu maymuna iyi bakmamı ve ona karşı hep güler yüzlü olmamı nasihat etti. Ona niçin ellerliye gözlerini kapattığını sorduğumda bana onun bir zamanlar canlı ve neşeli bir maymun olduğunu, fakat zaman içerisinde insanların somurtkan yüzlerini görmekten sıkıldığını, ta ki şirin bir çocuğun ona karşı her zaman güler yüzle bakacağı güne kadar gözlerini kapatmaya karar verdiğini söyledi.


O anda içimde maymuna karşı daha önce hissetmediğim bir acıma ve sorumluluk duygusu gelişiverdi. Çünkü daha önce hiç kimseye acımamış, veya herhangi bir sorumluluk hissetmemiştim. Maymunu elimin arasında sıktığım sırada sanki olgunluğa ilk adımımı atmış gibiydim. Aradan yıllar geçmesine rağmen o anı unutmamamın sebebi bundan olsa gerek. Avucumu tekrar açarak elleriyle yüzünü sıkıca saklayan maymuna daha önce kimseye vermediğim sıcacık bir gülümseme hediye ettim. Fakat maymun hala yüzünü göstermiyordu. En ufak kımıldama bile yoktu. Teyzeme niçin yüzünü göstermediğini sordum. O da bana bunun o kadar kolay olmadığını söyledi. Kendisinin de sayısız defa ona gülümseyerek baktığını, fakat bir türlü yüzünü göstermeye cesaret edemediğini, belki de insanlara karşı güveninin tamamen kaybolduğunu söyledi. Bu durum karşısında ne yapmam gerektiğini bilmediğimden biraz cesaretim kırıldı ve yüzüm yavaş yavaş asılmaya başlamıştı. Tekrar ağlamaklı olmaya yöneldiğimi fark eden teyzen saçımı okşadı ve bana maymunun beni daha yeni tanıdığını, ayrıca alışmasının zaman alacağını söyledi. Sonra kulağıma yaklaşarak alçak bir sesle, kesinlikle maymunun yanında yüksek sesle söylemememi tembih ettiği bir sır verdi. Bu maymun bazen, kimsenin ona bakmadığından emin olduğu bir anda gözlerini açar etrafına bakınırmış. Elbette bu beni yine sevindirmişti ve onun yüzünü bir gün görebileceğim umudu cesaretimi tekrar eski haline getirmişti. O günden sonra küçük maymunumu sürekli cebimde taşımaya başlamıştım. Cebimdeyken elimi arada bir içeri atarak küçük, halkalı başını okşar, geceleri yatarken yastığımın kenarına oturtur uyuyana kadar ona gülümseyerek bakardım. Bazen onu odamda bırakır, kapının aralığından gizlice gözetlerdim. Bir saniyeliğine bile olsa ellerini yüzünden çekeceğini ve etrafına bakacağını umut ederek ses çıkartmadan dakikalarca kapının arkasında beklerdim. Dışarı çıktığımda onu da yanıma alırdım. Birkaç arkadaşıma gösterdiğimi benimle dalga geçtiler ve o maymun gerçek olmadığını, hatta oyuncak bile olmadığını söyleyip durdular. Onu bir daha kimseye göstermemeye karar verdim. Onlar yalan söylüyordu ve maymunum gerçekti.

Aradan bir yıl geçmişti. Maymunum hala yüzünü göstermemekte ısrarlıydı ve benim de ona olan inancım yavaş yavaş yok olmaya başlıyordu. Artık onu cebimde taşımıyor, yatağıma almıyordum. Rafımda duran okul kitaplarımın yanında sıradan bir süs olmuştu. Bir gece uyurken garip bir rüya gördüm. Rüyamda, karanlıkta yatağıma uzanmış etrafıma bakınıyordum. Bir ara maymuna gözüm takıldı. Yüzünün üzerinden parmaklarını oynatıyordu. Dehşete kapılmıştım, ama bir yandan da içimde sevinç kıpırtıları beliriyordu. Maymun parmaklarını oynatırken birden benimle konuşmaya başladı. Komik, ince bir ses tonuyla bana, onu niçin yalnız bıraktığımı sordu. Ben de onu yalnız bırakmadığımı, fakat onun da bir türlü yüzünü göstermediğini, o yüzden umudumu yitirdiğimi söyledim. Sonra bana, ona niçin ihanet ettiğimi sordu. Bu soru yüzümdeki sevinç ifadesinin kaybolmasına sebep oldu. Ne diyeceğimi bilemedim. Bana tekrar aynı soruyu sordu. Sonra yavaşça ellerini yüzünden çekerek, daha önce hiç görmediğim sert bir ifadeyle öfkeden kıpkırmızı olmuş parlak gözlerini üzerime dikti. O anda uyanıverdim. Ter içinde kalmıştım. Gecenin karanlığı henüz sabahın uzak olduğuna işaret ediyordu. Endişe dolu bakışlarla başımı maymunu koyduğu raflara doğru çevirdim. Gece olduğu için pek bir şey görülemiyordu. Karanlığın içinden sadece siluetini seçebiliyordum. Direklerinin duruşundan görebildiğim kadarıyla pek kıpırdamışa benzemiyordu. Tekrar başımı yastığa dayadım ama bu sefer uyku tutmuyordu. Her an rüyamda gördüğüm dehşet dolu anıların yenilenebileceği endişesi kafamı yorganımın altından çıkartamıyordum. Gece bir türlü geçmek bilmedi ve ben de yorganın altında piştikçe pişiyordum. O çok sevdiğim küçük maymunumun bir canavara dönüşebileceği fikri kafamı alt üst etmişti. Nasıl olur da ona ihanet ettiğimi düşünebilirdi. Onu her zaman sevmiştim. Hatta kimse onunla alay etmesin diye hep saklardım. Bütün gecemi bu vicdan muhasebesini yaparak geçirdim.

Saat sabaha yaklaşıyordu ve ilk kez sabah ezanının sesini duyuyordum. Bu ses içime biraz huzur serpti. Ezan bittiğinde cesaretimi toplayarak yerimden doğruldum. Işığı yaktım ve maymunun yanına gittim. Onu elime alarak bir süre inceledim. Ardından mutfağa giderek elime küçük kahvaltı bıçaklarından birini aldım. O ellerin ardında saklanan gizemli yüzü görmem gerekiyordu, yoksa rahat edemeyecektim. Bıçağı yavaşça maymunun yüzünün ortasına bastırarak önce bir elinin sonra diğerinin altını kestim. Tahmin ettiğim gibi ellerinin altında hiçbir şek yoktu. Ama ödümü korkutan maymuna karşı duyduğum öfke geçmemişti. Pencereyi açtım ve maymunuma son kez bakarak onu tüm gücümle dışarı fırlattım. Pencere boyuma göre yüksekte durduğundan sokağı göremiyordum. O sırada bir kamyonun geçtiğini duydum. Aradan yıllar geçmesine rağmen rüyalarıma girmekten vazgeçmedi.

29 Ocak 2012 Pazar

Otopsi Masasına Yolculuk III

Nasılda uyutuyor seni sirenler.
Gözlerini alamadığın körlük;
Artık ceplerini boşaltabilirsin
Bir kapak yuvarlandı geçmişe
Bak izlere bak…
Görme sakın,
Görme beni…